Kronik sinüzitlerin doğru tanısını tam olarak koyabilmek için paranazal sinüslerin anatomik varyasyonları dikkate alınmalıdır. Bu çalışmanın amacı paranazal sinüs anatomik varyasyonlarının bilgisayarlı tomografi (BT) ile saptanması ve sinüzit ile ilişkilerinin değerlendirilmesidir. MATERYAL VE METODLAR Altmışdört dedektörlü BT cihazı ile paranazal sinüslerin yüksek rezolüsyonlu BT görüntüleri elde edildi. 170 sinüzitli hasta ve 144 olguluk kontrol grubunun BT görüntüleri incelendi. Her iki grubun anatomik varyasyonları değerlendirildi. BULGULAR Belirlenen anatomik varyasyonlar sıklık sırasına göre septal deviasyon (%60), pnömatize Ager nazi hücreleri (%60), pnömatize orta konka (%38), ve septal spur’dan oluşmaktaydı (%30). Sadece septal deviasyon sinüzit ile ilişkili bulundu (p<0.005). SONUÇ Paranazal sinüs BT incelemelerinde saptanan bir çok varyasyon arasında en sık saptananlar septal deviasyon ve pnömatize Ager nazi hüclereri olup, sadece septal deviasyon grubunda sinüzit ile ilişki bulundu.

INTRODUCTION The presence of anatomic variations of paranasal sinuses must be noted in order to attain a full understanding and accurate diagnosis of chronic sinusitis. The aim of this study was to detect anatomical variations of the paranasal sinuses and their vicinity by using CT and, to investigate their correlation with paranasal sinus infections. MATERIALS AND METHODS High resolution multidetector CT of paranasal sinuses were acquired with a 64 detector CT system. The examinations of 170 patients with rhinosinusitis and 144 controls were reviewed. Anatomical variations of the both groups were assessed. RESULTS The anatomical variants detected in order of frequency were septal deviation (%60), aerated Ager nasi cells (%60), aeration of middle turbinates (%38), and septal spur (%30). Only septal deviation was associated with sinusitis significantly (p<0.005). CONCLUSION Among many anatomical variations, septal deviation and aerated Ager nasi cells were the most commonly encountered in the paranasal CT examinations and only septal deviation was associated with sinusitis significantly.

Hemodiyaliz için otojen arteryovenöz fistüllerin oluşturulamadığı hastalarda, en çok tercih edilen prostetik greftler polytetrafloroethylene greftlerdir. Bu çalışmanın amacı, kronik böbrek yetmezlikli hastalarda, loop polytetrafloroethylene greftle oluşturulan arteriovenöz fistüllerin erken ve orta dönem sonuçlarının araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, kliniğimizde 01 Ocak 2003 ile 01 Ocak 2004 tarihleri arasında kronik böbrek yetmezliği nedeniyle hemodiyaliz için loop polytetrafloroethylene greftle arteriovenöz fistül oluşturulan 10’u (%43,48) erkek, 13’ü (%56,52) kadın 23 hasta dahil edildi. Hastaların ortalama yaşı 45,6 (16-73) idi. Bulgular: Hastalar 6 ile 20 (ortalama 11) ay takip edildi. 3 hastada (%13,04) postoperatif ilk 1 ayda tromboz nedeniyle greft trombektomi uygulandı. 3 hastada (%13,04) enfeksiyon ve stenoz nedeniyle greft rezeksiyonu uygulandı. Toplam 20 hasta (%86,95) problemsiz olarak fistüllerinden hemodiyalize devam etmektedir. Sonuç: Loop polytetrafloroethylene greftle oluşturulan arteriovenöz fistül, otojen fistül imkânı olmayan hastalarda kullanışlı bir hemodiyaliz yoludur. Bu fistüllerin en sık komplikasyonları ise greft trombozu ve enfeksiyondur.

Objective: Polytetraflourethylene grafts are the most preffered prosthetic graft for hemodialysis patients in whom autogenous fistula can not be constructed. The purpose of this study is to investigate the result of the arteriovenous fistula created with loop polytetraflourethylene grafts in patients with chronic renal failure, in the early and mid term. Methods: This study includes a total of 23 chronic renal failure patients (10 patients (43,48%) were male and 13 patients (56,52%) were female) in whom we created arteriovenous fistula with loop polytetraflourethylene graft for hemodialysis between 01 January 2003 and 01 January 2004. The mean age of patients was 45,6 (range 16 to 73) years. Results: Patients were followed up 6 to 20 (mean 11) months. Graft thrombectomy was performed in 3 patients (13,04%) due to thrombosis after first postoperative month. Graft resection was performed in 3 patients (13,04%) due to stenosis and infection. A total of 20 patients (86,95%) undergone hemodialysis without any problem with their fistula. Conclusion: Arteriovenous fistula with loop polytetraflourethylene graft is a suitable access route in hemodialysis patients who has no autogenous fistula. Graft thrombosis and infection are the most complications of these fistulas.

Amaçlar: Endikasyon Dışı” Türkiye Sağlık Bakanlığı tarafından, lisanslı ürünlerin onaylı endikasyonu ve dozu dışında kullanımı ve lisansı olmayan ancak bireysel olarak ithal edilecek tıbbi ürünlerin kullanımı olarak tanımlanmıştır. Yöntem: IEGM veri bankasında bir bilgisayar taraması yapılmıştır. Sonuçlar kullanılan endikasyonlara gore değerlendirilmiştir. Bulgular: Endikasyon dışı endokrinoloji ilaç kullanımı için 357 başvuru yapıldığı gözlenmiştir. Tüm başvurular içerisinde en yüksek başvuru yüzdesi “osteoporoz” tarafından sağlandığı gözlenmiştir (%43, 155/357). En yüksek başvuru yüzdesi Ankara ilinden gerçekleşmiştir (%28, 44/155). Endikasyon dışı osteoporoz ilaç kullanımı en yüksek başvuru üniversite hastanelerinindir (%65, 102/155). Endokrinoloji ve metabolizma (Erişkin ve pediatrik) alanında uzman hekimler en yüksek endikasyon dışı osteoporoz başvuru oranına sahiptir (%71, 111/155). Tüm osteoporoz başvuruları içerisinde en yüksek başvuru yüzdesi “teriperatidin osteoporozda kullanımı” için yapıldığı gözlenmiştir (%87, 136/155). 136 başvurunun 92`si onaylanmıştır. Sonuç:Endikasyon dışı kullanımının özellikle teriperatid için geri ödeme kısıtlamalarını yönetimi amacıyla kullanıldığı söylenebilir.

Objectives: “Off-label” is defined by the Turkish Ministry of Health as the use of licensed pharmaceutical products in doses outside the scope of the registered indication and the use of unlicensed medicinal products that are imported for the purpose of individual treatment. Aim of the study is to evaluate the use of offlabel or unlicensed endocrinology medicines. Method: A computer search was performed of the IEGM’s (General Directorate of Pharmaceutical and Pharmacy-Ilac ve Eczacılık Genel Mudurlugu) database. Outcomes were evaluated in the light of indications for use. Results: The computer search showed that 357 applications were submitted for off-label endocrinology medicine use. The highest application percentage was for osteoporosis (43%, 155/357). The highest application of osteoporosis occurred in the Ankara province (28%, 44/155). University hospitals had the highest offlabel osteoporosis medicine applications within the given timeline (65%, 102/155). Specialized physicians in the fields of endocrinology and metabolism (adult and pediatric) had the highest number of offlabel osteoporosis applications (71%, 111/155). The highest application percentage for off-label osteoporosis treatment was for teriparatide (87%, 136/155). Of the 136 applications, 92 were approved. Conclusion: It could be said that off-label use can lead to reimbursement restrictions in endocrinology, especially for teriparatide.

Pulmoner arter’den köken alan sol koroner arter anomalisi, oldukça nadir görülen (% 0.023) bir konjenital kalp hastalığıdır. Genellikle yaşamın ilk birkaç ayında teşhis edilir, vakaların çoğu asemptomatiktir. Tedavi edilmezse, bir yıl içinde ölüm oranı % 90’dan fazladır. Burada kalp yetersizliği nedeniyle önce dış merkeze başvuran 6 aylık bir bebek rapor edilmiştir. Kliniğimizde yapılan ekokardiyografi’sinde dilate kardiyomiyopati ve sol ana koroner arter’in pulmoner arter’den kaynaklandığı saptanmış, tanı koroner anjiyografi ile teyit edilerek başarılı bir cerrahi tedavi uygulanmıştır.

Anomalous origin of the left coronary artery from the pulmonary artery (ALCAPA) is a rare congenital heart disease (CHD) which accounts for 0.023% of all congenital heart diseases. It is asymptomatic in many cases and is mostly diagnosed in the first few months of life. If untreated, the mortality rate in the first year of life will be more than 90%. We report a 6-month-old infant admitted to out clinic because of heart failure. Echocardiography revealed a dilated cardiomyopathy and left main coronary artery originates from pulmonary artery. Diagnosis was confirmed by coronary angiography and treated succesfully by surgical procedure.