ISSN: 1307-279X
YEDITEPE MEDICAL JOURNAL - YMJ: 4 (13)
Volume: 4  Issue: 13 - 2010
1.FUNDUS AUTOFLUORESCENCE IN CENTRAL RETINAL ARTERY OCCLUSION
Umut Asli Dinc, Sinan Tatlıpınar, Ferda Çiftçi
Pages 258 - 261
Bu çalışmada, bir santral retinal arter oklüzyonu (SRAO) olgusunda fundus otofloresansı (FOF) bulguları anlatılmaktadır. 58 yaşındaki kadın hasta, sağ gözünde ani görme kaybı nedeniyle kliniğimize başvurdu. En iyi düzeltilmiş görme keskinliği sağ gözde parmak sayma düzeyinde olup sol gözde 20/20 idi. Fundus muayenesinde arka kutupta silioretinal arter trasesi dışında retina ödemi ve solukluğu olduğu izlendi. FOF incelemesinde silioretinal arter bölgesindeki normal otofloresans sinyali dışında arka kutupta hipo-otofloresans tespit edildi. Mikroperimetrik incelemede, FOF görüntülemesi ile uyumlu olarak silioretinal arter trasesinde göreceli olarak azalmış retina sensitivitesi dışında yaygın skotom izlendi. 3. ay kontrolünde, FOF görüntülemede arka kutupta artmış otofloresans ve mikroperimetrik incelemede skotom alanlarında belirgin iyileşme olduğu görüldü. Bu olguda FOF görüntüleme ve mikroperimetrik muayene arasında iyi bir korelasyon saptanmıştır. FOF görüntüleme, SRAO olgularının akut ve geç safhalarında karakteristik bulgular sağlamakta ve retinadaki fonksiyonel değişiklikleri göstermektedir.
We describe the fundus autofluorescence (FAF) findings in a case of central retinal artery occlusion (CRAO). A 58-year-old woman presented with acute visual loss in the right eye. Best corrected visual acuity was counting fingers in the right eye and 20/20 in the left eye. Fundus examination revealed retinal edema and pallor in the posterior pole except a localized area corresponding to cilioretinal artery. FAF imaging indicated hypoautofluorescence at the posterior pole except the cilioretinal artery zone having a normal autofluorescence. By microperimetry, a generalized dense scotoma was found except the localized area having a relatively decreased retinal sensitivity, corresponding to cilioretinal artery zone depicted by FAF. At the 3rd month control, FAF imaging revealed relatively increased autofluorescence at the posterior pole and microperimetric evaluation revealed significant improvement in the areas of scotoma. In the present case, FAF imaging and microperimetric examination displayed a good correlation. FAF imaging may reveal characteristic findings and display functional changes in patients with CRAO in the acute and late stage.

2.LOCAL RECURRENCE OF BREAST CANCER AFTER MASTECTOMY VS. MASTECTOMY WITH RECONSTRUCTION: A RETROSPECTIVE REVIEW OF A CANCER INSTITUTE
Katherine Moreno, Ercan Karacaoglu, Richard Zienowicz
Pages 262 - 267
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü olmaya devam etmektedir. Meme kanseri tedavisi kadar yeri ve önemi nedeniyle rekonstrüksüyonu da öncelik arz etmektedir. Bu durumda meme rekonstrüksüyonun onkolojik açıdan bir dezavantajı olup olmadığı sorulagelmiştir. Bir çok merkez bu anlamda oranlarını bildirmiştir. Bu çalışma bir kanser merkezinde uygulanan mastektomi sonrası meme rekonstrüksüyonunun onkolojik sonucunu değerlendirmek için yapılmıştır. Materyal-Metod: Bu çalışmaya 1993-2003 yılları arasında meme kanseri nedeniyle tedavi gören 2,800 hasta dahil edilmiştir. Hastalar retrospektif olarak incelenmiş ve hastaların yaşı, tümor tipi ve boyutu, evresi, mastektomi ve mastektomi sonrası rekonstrüksüyon yapılıp yapılmadıkları kayıt edilmiştir. Bulgular: 2,800 olgudan 831’inde tedavi olarak mastektomi uygulanmıştır. Bunların 95 (% 11)’ine rekonstrüksüyon uygulanmıştır. Tüm olguların 33 (% 4)’ ünde local nüks gözlenmiştir. Bu 33 olgunun 30 (% 4)’una sadece mastektomi uygulanmışken 3 (% 31)’üne mastektomi ve rekonstrüksüyon uygulanmıştır. İki grup arasında istatistiksel farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç: Bu çalışmada çıkan sonuçlar mastektomi sonrası rekonstrüksüyonun sadece mastektomi ile karşılaştırıldığında nüks yönünden farklı olmadığını göstermektedir. Oranlar bu konudaki raporlara paralellik göstermektedir. Sonuç olarak uygun olgularda mastektomi sonrası rekonstrüksüyon hastanın ruhsal sağlığına olumlu katkıda bulunurken onkolojik açıdan alternatifine göre bir dezavantaj göstermemektedir.
The primary focus of this study is to evaluate the oncological outcome after mastectomy with or without reconstruction and to study if there is an association in local recurrence between mastectomy without reconstruction and mastectomy with reconstruction. A retrospective review of the medical records of 2,800 was evaluated between 1993- 2003. Patients who underwent mastectomy with and without reconstruction were analyzed by means of local recurrences. Of the 2,800 cases, 831 choose to have mastectomy for surgical treatment. There were 95 (11%) patients that choose reconstruction. In all, 33 (4%) local recurrences were observed. Of the 33 cases, 4.0% (30) were mastectomy only while 3.1% (3) were mastectomy with reconstruction. A statistical analysis showed no difference between the groups (p>0.05). Our study hopes to add to the current data that reconstruction is a safe procedure after mastectomy. Our data support the continued use of breast reconstruction without fear of influencing the oncologic outcome regarding local recurrences.

3.IMAGING FINDINGS OF REMOTE CEREBELLAR HEMORRHAGE AFTER SURGICAL OBLITERATION OF A SPINAL DURAL ARTERIOVENOUS FISTULA
Düzgün Yıldırım, Murat Eroğlu, Bengi Gürses
Pages 268 - 273
Nöroşirurjik işlemlerde operasyon loju çevresinde kanama meydana gelmesi nispeten sıktır. Aynı zamanda bu operasyonlardan sonra; epidural, subdural, subaraknoid boşluklarda da kana rastlanması nadir değildir. Supratentorial girişimlerden sonra, kendi kendini sınırlayan bir fenomen olan serebellar kanama ise nispeten nadirdir. Bu gibi olgular literatürde çok sayıda bildirilmiştir. Fakat, araştırdığımız kadarı ile, literatürde, görüntüleme bulguları ile birlikte sunulmuş, spinal dural arteriovenöz fistül (DAVF) tamirinden sonra gelişmiş uzak serebellar hematoma olgusu bildirilmemiştir. Olgu sunumu Bu olgu sunumunda, 46 yaşında, nonradiküler bir dorsolomber ağrı ile başvuran ve incelemelerde tip I spinal DEVF’e sahip olduğu anlaşılan ve genel anestezi eşliğinde opere edilen bir bayan çalışmaya dahil edilmiştir. Olgu, devamlı bakımdan herhangi bir erken postoperatif komplikasyon gelişmeksizin çıkarılmıştı. Normal ünitede iken, bir kaç gün sonra görme bozukluğu ve konfüzyonun eşlik ettiği şiddetli bir başağrısı gelişmişti. Gntrakranial hipotansiyon öntansıı ile acil bir kontrol kranial manyetik resonans görüntüleme (MRG) gerçekleştirildi. Bu incelemede, konvansiyonel sekanslarda bilateral serebellar hemisferik fuziform ince hemorajiler geliştiği tespit edildi. MRG incelemede, altta yatan bir lezyon veya kontrast tutulumu tespit edilmedi. Kontrol bilgisayarlı tomografi (BT) miyelografide, dural beyin omurilik sıvısı (BOS) kaçağı tespit edildi. Üç aylık takipten sonra, BOS kaçağı spontan olarak ortadan kalktı. Hastanın semptomları ve nörolojik defisit ortadan kalkmıştı. Sonuç Uzak serebellar kanama (USK), nadiren gelişen ancak farkın avarılması gereken, bildirilmiş olgularda da genelde supratentorial kraniotomilerden sonra gelişmiş bir komplikasyondur. Bu özel olgu ile, biz, USK’nın, spinal DAVF operasyonundan sonra gelişmesi; BOS hipovolemisi ile serebellumun aşağıya doğru sağılması teorisinin de ispatını yapmış bulunmaktayız. Bu gibi olgularda USK’nın kendi kendini sınırlar ve daha ileri radyolojik prosedür ya da cerrahi tedavi gerektirmez.
Introduction Hemorrhage around the operative site is common following neurosurgical procedures. And also hemorrhage at remote sites such as epidural, subdural or subarachnoid spaces is also not uncommon. But cerebellar hemorrhage after supratentorial neurosurgical operations is a rare, self-limiting phenomenon.and lots of cases have been reported in the neurosurgical literature. But, to the best of our knowledge, remote cerebellary hemorrhage after spinal arteriovenous fistula (DAVF) repairing operation has not been described with imaging findings in the literature previously. Case Report A 46-year-old woman with dorsolumbary non-radicular pain whom had a type I spinal DAVF underwent neurosurgical operation under general anestesia is presented. She was discharged from the intensive care unit with no early postoperative complication. A few days later, she had a severe headache, visual disturbance and confusion. A control cranial MRI examination had to be done with the prediagnosis of intracranial hypotension. At the MRI, there were bilaterally cerebellary hemispheric fusiform hemorrhages which confirmed on conventional sequences. Neither an underlying lesions were identified nor any enhancement was seen on the postcontrast T1-weighted MR images. Control CT myelography confirmed lumbary CSF fistula formation. At 3-month follow-up, CSF fistula formation had been resolved spontaneously and the patient had no symptoms or neurologic deficits. Conclusion RCH (remote cerebellar hemorrhage) is an alarming but seldom reported complication of supratentorial craniotomies. With this unique case which present RCH after spinal DAVF operation, support the hypothesis of cerebellar sagging due to CSF hypovolemia. But RCH is also a self-limiting phenomenon, and further surgical or diagnostic invasive evaluation directed to the secondary affected area (cerebellum for our case) is not required.

4.Yellow nail syndrome associated with sjögren’s syndrome
Yasar Kucukardali, Fevzi Firat Yalniz, Ayse Ayrilmaz, Asuman Erkılınç, Burcu Yetimoglu, Selim Pata
Pages 274 - 277
Sarı tırnak sendromu plevral efüzyon, lenfödem ve distrofik sarı tırnaklarla karakterize bir hastalıktır. Hastaların çoğunluğunu orta yaş bayanlar oluşturur. Oldukça nadir görülen bu sendrom ülkemizde birkaç vaka raporunda tanımlanmıştır.
Yellow Nail Syndrome (YNS) consists of the triad of deformed yellow nails, lymphedema and pleuraleffusion . The syndrome is common among middle aged individuals. This is an infrequently reported clinical entity with only few cases reported from our country.

LookUs & Online Makale